Kuzey Işıkları ve Norveç

Kuzey Işıkları ve Norveç

Dövme yaptırmak için Norveç’ten İstanbul’daki ofisime  bir tuvalim geldiğinde; taa kuzey Norveç’e kadar gidebileceğimi hatta orada “Kuzey Işıkları” nı görebileceğimi söyleseler inanmazdım.

Kafanızda Norveç denince soğuk, ışık girmeyen bir ülke canlanıyor olabilir. Ama hiç öyle değil.

Oslo’da kışın hava geç aydınlanıyor, erken kararıyor. Sıcaklık maksimum -10 civarına iniyor. Açıkçası deniz kıyısı uzun bir ülke olmasına rağmen kışın nem yok denecek kadar az olduğu için fazla üşümüyorsunuz.

Ben ve ailem Oslo’da 3 gün kaldık. Bu süre zarfında mümkün olduğunca Oslo’yu gezmeye çalıştım. Modern bir şehir. İnsanlar genelde soğuklar, Türk insanı gibi çabucak samimi olmazlar. Ama Avrupa kibarlığını orada da görebilirsiniz. İlk başta para birimi olan kron’a uyum sağlamakta güçlük çektik. Ancak sonradan algılayabildik. Avrupa’ya pahalı diyenler; iskandinavyanın güzide ülkesi Norveç’i şöyle bir tatmalılar. Ülkenin bir ucundan diğer ucuna uzunluğu ortalama 2000km. Yani Türkiye’den daha uzun bir sahil şeridine sahip. En kuzeyine kadar gitmedim ama başkenti Oslo’nun 1600 km uzaklıkta bulunan Narvik bölgesindeki Harstad’a kadar gittik. Ben, 3 yaşına yeni basmış kızım Karen ve eşim Elif ile birlikte 3 günlük Oslo gezisinden sonra Norvegian Air şirketi ile Evenes adlı havaalanı bölgesine indik. O kadar buza, kara, soğuğa, deli gibi esen rüzgara rağmen pilotlar mükemmel inip kalkıyorlar. Sanırım kuzey yarım kürede uçmak biraz daha deneyim, bilgi gerektiriyor. Bunu hissediyorsunuz. Zira orada sokakta dolaşmanın da, havada uçmanın da Asya, Avrupa’dan farklı iklim şartlarından dolayı özel kuralları var. Bunu anlayabilmek için yeterli olabilecek kadar orada kaldık.

Kuzey Norveç’teki Evenes havaalanına indiğimizde saat 20:30 civarındaydı. Orada 6 ay gece, 6 ay gündüzün yaşandığını ve kışın ortasında olduğumuz 13 ocakta havanın karanlık olacağını biliyordum. Ama yinede merak ediyordum. Acaba hiç aydınlanmayacakmıydı? Geceden gündüze geçiş nasıl ve hangi aylarda oluyordu? Gittiğimiz tarihte hep gece olacaksa, hiç manzara seyredemeyecek miydim? Peki kuzey ışıkları için daha kuzeye mi gitmem gerekiyordu. Yoksa kalacağımız arkadaşımızın yaşadığı Harstad şehrinde de

görebilecekmiydim? Kafamdaki bu soruların bir kısmını sormuş ve cevabını almıştım. Ama bir kısmını da yaşayarak öğrenecektim.

Bizi karşılayan arkadaşımızla  yemek yedik. Hafta içini yaşayan kasabada sokakta kimsecikler yoktu. Gecenin ilerleyen saatlerinde yol yorgunluğu ve ülke ülke gezmenin verdiği hava değişiminin etkilerinden dolayı öksürerek ve sızarak uyuduk. 1 Ocak 2014 itibariyle Türkiye’den Almanya’ya gitmiş oradan da Oslo’ya gelmiştik.  Sabah büyük bir heyecanla saat 09:30 da uyandım. Hemen camdan dışarı baktım. Gün daha yeni ağarıyordu ve  kaldığımız yerin çevresindeki işyerlerinde az da olsa hareketlilik vardı. İlerleyen saatlerde gün akşam güneş batışı tadında ağardı ve saat 14:00dan itibaren yine iyice kararmaya başladı. Demekki günü yakalayarak foto çekmek için saat 10:00 ile 14:00 arasında dışarıda olmam gerekiyordu. Kasım ayında gelen kesintisiz gece, ocak ayının ortasından itibaren yavaş yavaş gündüze dönmeye başlıyordu. Mayıs ayı itibariyle de hiç günün batmadığı aydınlık günler gelecekti.

İlk günün sonunda Norveç’in kuzeyinde yaşayan diğer Türkler ile tanıştım. Bana kayak bilip bilmediğimi sordular. Yaklaşık 8 yıl önce milli dağcılık yaptığım zamanlarda öğrendiğimi ama onlara ayak uydurmakta zorlanabileceğimi söyledim. Olsun biz sana ayak uydururuz dediler ve akşam üstü gece karanlığını yaşayan Harstad’ın yaklaşık 10 km ilerisindeki kayak merkezine doğru yollandık. Arkadaşların fazladan kayak takımları, mont ve tulumları, eldivenleri vardı. Kendi başıma kayak takımı giymeyi bile unutmuşum. Yardım ettiler. Ortalama 2000metrelik bir pist ve kayarak çıkılan maksimum iki kişilik telefirik hattı vardı. 7’den 77’ye insanlar çoluk çocuk yaka bağır açık kayıyorlardı. Ben de ortalama -7 derece olan havada onları şaşkınlıkla izliyordum. Bu insanlar ne yiyorsa ben de yemeliyim, ne giyiyorsa ben de giymeliyim. Şunlara bak hiç mi üşümez bu insanoğulları diye kendi kendime konuşuyordum. İlk 3 tur baya temkinli iniş yaptım. Dördüncüden yedinciye kadar baya güzel slalomlar atmaya başlamıştım. Çığlık çığlığa sevinç yaşıyordum. Kayağı Türkiye’nin en büyük pisti olan 8 kmlik Erzurum Palandöken’de öğrenmiş eski bir sporcu olarak fena sayılmazdım. Ama bir gün sonra tüm kaslarımın sızlayacağını adım gibi biliyordum. Umrumda da değildi. Sen kalk gel Norveç’in balta girmemiş ormanlarının arasında miss gibi havada kayak yap. Mutluydum. Kayak yaptığım arkadaşların hepsi kayağı orada öğrenmişlerdi. Gündelik hayatta koşu yapmanın faydasını görmüş, bir gün sonra da çok fazla ağrı çekmemiştim.

Bizi misafir eden arkadaşa ikinci günden itibaren şu kuzey ışıklarını nasıl, nerede görebiliriz diye soru yağmuruna tutmaya başlamıştım. Gece işyerini kapattıktan sonra arabaya atladık ve yaklaşık 100km turladık. Narvik bir yarım ada olduğu için çevresindeki bir tur bitmek üzereyken fiyordlardan birinin kenarında ucu bize gelmeden biten o yeşil ışığı gördüm. Gördüm gördüm o tarafa gidelim… Esasında tam bir kuzey ışığı görüntülemesi değildi. Işıkların bitiş noktasını görüyorduk ve yaklaşık 50km ilerideki dağlık bölgenin arkasından göğe doğru yükselip fiyord oluşturmuş denizin ortasında bize gelmeden bitiyordu. Ama 20 senelik amatör fotoğrafçılığımın en heyecanlı çekimlerini yapıyordum. Kalbim çıkacak gibi hızlı atıyordu. Çok istediği bir oyuncağa ulaşmış çocuktan farksızdım. -5 ile -7 derece arasındaki soğuk umurumda değildi. Dağcılık yaşamımda -30’ların üzerindeki ısıları acı bir şekilde tatmış bir dağcı olarak, oranın soğuğu bana dokunmuyordu bile. İlk karşılaştığım bu kuzey ışıklarını bana rehberlik eden arkadaşımla ben görüyordum. Eşim Elif, 3 yaşındaki minik kızımızı uyuttuğu için başında beklemek zorundaydı, evde kalmıştı. Bu doğaüstü olaya beraber bakmayı çok istiyordum. O yanımda değildi. Ama yinede burada geçireceğimiz 3haftanın içinde illa denk gelecekti. Kendimi şanslı hissediyordum. Bu düşünceler arasında uzun süre pozlamaya devam ettim. 10 tane uzun pozlama fotoğraftan 3 tanesi idare edebilecek kadar güzel çıkmıştı. Arabayla durduğumuz noktadan ortalama 40dakika boyunca çekim yaptım ve sonra kaldığımız yere geri döndük. Elif heyecanla bizi bekliyordu. Kuzey ışıkları’nı yani yerel ismiyle Nordlys Türkçe okunuşu Nurlüs Görüp görmediğimizi sordu. Önce görmedik dedim. Üzüldü. Sonra fotoları gösterdim. O da çok sevindi ve heyecanlandı. Tabi “ben de görmek istiyorum, inşallah beraber görebiliriz” dedi.

Sonraki günlerde Harstad’da yaşayan arkadaşların arkadaşlarına dövmeler yaptım. Oradaki insanların dövme yaptırırken kendilerini güvenle bana bırakışları “usta sensin, nasıl güzel duracaksa ona göre yaparsın” demeleri , açıkçası dövme kültürünü bildiklerini gösteriyordu. Gündüzleri kenti geziyorduk. Özellikle tahta evlerin mimarisine bayılmıştım. Avrupa ülkelerinde taş binalar ağırlıkta olmasına karşın; Norveç’in kuzeyinde ahşap ve genelde bir tek ailenin yaşadığı bazıları verandalı, bahçeli 1-2 katlı evler vardı. Dikkatimi çeken bir diğer nokta da her evin camında bir çıkıntı olması ve bu çıkıntıya mutlaka sarı yada gün ışıklı bir abajur koymalarıydı. Bu aydınlatmaları görmediğiniz tek bir ev bile yok. Ev döşemesinde ve mimaride son derece zevkliydiler. Hayran kaldım.

Bir gün sabah çok güzel güneş çıktı, sabah saat 10 gibi. Profesyonel makinemi kaptığım gibi kentin fotoğraflarını çekmeye çalıştım. Bir daha oralara gidermiyim bilemiyorum, her anı hafızama kazımak istiyordum.

Bu gönderiyi paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir